İletişim Fakültesi Öğrencilerine Çağrı!
Son 5-6 yıl içerisinde birden çok iletişim fakültesinde farklı konferanslarda konuşmacı olarak yer alma fırsatım oldu. Son 3 senedir de İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde “Öğretim Görevlisi” olarak “Dijital İletişim” alanında dersler vermeye devam ediyorum. Bu vesileler ile öğrenciler tarafında gözüme çarpan negatif söylemler dikkatimi çekmeye başlamıştı. Eğitim sistemi, iş hayatı, dersler ve öğretmenlerle iletişim kurma konusunda sürekli bir söylenme ve şikâyet durumu olduğunu da görmüş bulundum. Aslında hangi öğrenci söylenmiyor ki dediğinizi duyar gibiyim. Fakat iletişim fakültesi öğrencilerinin “iletişim” ve “diyalog” ekseninde şikâyetlerini görünce durum biraz daha hassaslaşıyor bence…
Geçtiğimiz aylarda da yine iletişim ve diyalog ekseninde tüm üniversite öğretim görevlilerine ve üyelerine bir çağrıda bulunmuştum o yazıma da bu linkten ulaşabilirsiniz.
Şimdi gözüme çarpan tüm bu durumları dikkate alarak iletişim fakültesi öğrencilerine de maddeler halinde bir çağrıda bulunmak istiyorum. Umarım okuma fırsatı bulurlar…
İletişim Fakültesi Öğrencisi Değerli Kardeşim!
LÜTFEN;
– Her şeyi içinde bulunduğun üniversiteden bekleme, silkelen ve kendi değerini, potansiyelini kendin yaratmaya çalış. Unutma hiçbir emeğin karşılıksız kalmayacaktır.
– Ben üniversite okuyorum şu an iş güçle uğraşamam deme, iletişim sektöründe kapısını çalıp sadece sohbetinden bile faydalanacağın değerli yüzlerce insan/üstat olduğunu unutma. Emin ol senden bir çayı/kahveyi esirgemeyeceklerdir.
– Hocalarım beni anlamıyor deyip kestirip atma, onlara kendini anlatmanın farklı yollarını ara, fikirlerini dinlemeye ikna edecek sonuçlarla yanlarına git, fark yaratmaya çalış, vazgeçme.
– Blog yaz. İletişim fakültesi okuyorsan, iletişim kurmak için kendi hayal, fikir ve yazı dünyana sahip olmalısın. En çok hayallerini yaz, sonra fikirlerini, sektör hakkındaki düşüncelerini ve tespitlerini yaz. Yazdıklarını mutlaka muhataplarıyla paylaş.
– Sosyal ağları gerçek bağlantılar kurmak için kullan, Facebook ve Twitter ile yetinme. Slideshare’da sunumlarını paylaş, Linkedin’de CV’ni hazırla, çektiğin fotoğrafları Flickr’da/Instagram’da arşivle… Bu ve diğer sosyal ağları blog sayfana entegre etmeyi unutma.
– Ders notlarını Twitter’da kendine ait bir etiketle paylaş, hem herkes faydalansın hem dijital notlar tut. Dijital dünyayı derslerine entegre etmeyi ihmal etme. Derslerden anladıklarını mutlaka blogunda özet bir yazıya çevir.
– Şikayet edeceğin konulardan vazgeçip, emek ve pozitif enerjini verebileceğin konulara odaklan. Geleceğe dair tespitlerini kenara not etmeyi unutma.
– Araştırma için kaynak yok, içerik bulamıyorum diye söylenmekten vazgeç. İnternette geçirdiğin vaktin bir kısmını bilinçli aramanın gücüne inanarak geçirmelisin. Blog yazarları, yabancı kaynaklar ve daha fazlası seni bekliyor.
– Güncel iletişim projelerini takip et, içinde yer almaya çalış. İçinde yer almıyorsan bile görüşlerini dile getir, bloguna yaz ve çevrenle paylaş.
– Derslerini sadece 100 üzerinden birer not olarak görme, her dersini üzerine düşünülecek bir “hayal malzemesi” olarak gör.
– Not peşinde koşmaktan vazgeç. Çünkü; mezun olduğunda hiçbir işveren ya da yönetici sana 100 üzerinden not vermeyecek. Fakat bir maaş bordron veya gelir belgen olacak, bunların 100’lük not sistemiyle ilgisi olmadığını unutma.
– Seni notla korkutan hocaların varsa sen de bilgi, birikimin ve yorumlarınla onu aydınlatacak şekilde daima oku ve özümse.
Özetle güzel kardeşim;
Daima pozitif düşün, muhakeme ve müzakere yeteneğini geliştirmeye çalış. Üniversiteyi, seni mezuniyete götüren bir zorunluluk olarak değil, hayata hazırlayan bir yolculuk olarak düşün. Sana da bu yakışır 😉
Son olarak;
Bu çağrıya katkıda bulunmak isteyen iletişim sektörü profesyonelleri, uzmanlar ve arkadaşlarına birkaç cümlesi olan diğer öğrenciler, yorumlarınızla katkıda bulunmaktan lütfen çekinmeyin. Bu yazıyı kolektif bir çağrıya dönüştürüp daha fazla kişiye ulaştırabiliriz… Okuyan ve paylaşan herkese şimdiden teşekkürler…