Yıl 2010-2011, Sosyal medya kavramı yeni yeni yayılmaya başlıyordu. Sosyal medya = Facebook, Twitter olarak algılanıyor ve tüm dijital iletişim yatırımları bu yönde ilerliyordu. Daha Instagram’ın bile yıldızının parlamadığı yıllardı…
Web sayfalarının ve Mikro web sitelerinin özellikle kampanya iletişimlerinde yoğun bir şekilde kullanıldığı dönemden, etkileşimin yüksek olduğu Facebook ve Twitter mecraları markalar için iştah kabartıyordu. Tüketiciler bu mecralarda sayıları milyonları bulan kitleler halinde oradan oraya savruluyordu. Markalarda savrulan bu kitlelerden sayısal üstünlük kurabilecekleri topluluklar yaratmaya çalışıyor ve bu sayıları takipçi ve beğeni sayılarıyla birbirleriyle yarıştırıyorlardı 🙂 gerçi hala değişen bir şey var mı tartışılır..!
Özellikle marka yöneticilerinin Facebook ve Twitter’a ciddi bütçeler ayırarak takipçi toplamaya çalıştığı ve hatta takipçi sayılarının havalarda uçuştuğu 7 yıl önce blogumda şöyle bir tespitte bulunmuştum.
“Olaya markaların izlediği sosyal medya iletişim stratejileri açısından baktığımızda ise; durumun pek iç açıcı olmadığını düşünüyorum. Şu an Türkiye’de ve dünyada birçok markanın sosyal medya stratejilerini, Facebook marka like page’leri (beğenilen sayfa) üzerine kurmuş olduklarını görüyoruz. Hatta bu gruplardaki hayran sayılarını birer başarı göstergesi olarak kabul ederek, rakip markaların hayran sayıları ile yarışa girdiklerini de söylemek yanlış olmaz sanırım. Tabii sadece Facebook için değil; aynı boyutta olmasa da Twitter için de marka takipçi sayıları ile ilgili aynı şeyleri söyleyebiliriz. Markaların Facebook ve Twitter odaklı planladıkları koca bir seneyi kaplayan ya da dönemsel sosyal medya stratejilerini düşünelim. Ya Facebook’un kapanma haberi gerçek olsaydı? Acaba kaç markanın dijital ve sosyal medya stratejisine koca bir yumruk inerdi?
Kısacası; bugünün trendi olan Facebook, Twitter ve benzeri platformlar, kesinlikle kitlelere ulaşmak için doğru bir araç olarak yerini korumaktadır. Ancak ulaşılan kitleye yaşatılan deneyimin bu platformların dışında da günlük, haftalık, aylık değil; sürdürülebilir bir şekilde sağlam bir stratejik zemine oturtulması gerekmektedir. Aksi takdirde, sadece Facebook ya da Twitter üzerine kurulan sosyal medya iletişim stratejilerinin, trendin başka bir yöne çevrilmesi ya da imkansız gibi gözükse de kapanmaları ile, sekteye uğraması kaçınılmaz. Bu durumda yeni bir sosyal ağın “like” butonuna tüketicileri tıklatmak için planlar yapmadan önce daha doğru adımlar atmak gerekmektedir.”
Bu tespitimin aslında bugünlere yatırım olduğundan bahsederek her markanın mecra bağımlılıktan kurtulup tüketicisinin davranışlarına, mecra ve içerik çeşitliliğine yatırım yapması gerektiğinde bahsetmiştim. Hatta önerimi bir adım daha ileri götürerek markaların kendi topluluklarını yönetebilecekleri fiziksel ve online kendi topluluklarını yaratmaları gerektiğinden bahsetmiştim.
Peki Bugün Ne Oldu?
Facebook’un en tepesinden Mark Zuckerberg’in yaptığı açıklamalar ile https://www.facebook.com/zuck/posts/10104413015393571 artık profesyonel yayıncıların yarattığı içerikler ve sponsorlu içerikler yerine daha fazla aile ve arkadaşlarımızın paylaşımlarını görmeye başlayacağız. Bu durum markaların yıllardır biriktirdiği tüketicilerine hem erişim hemde etkileşim anlamında negatif bir yansıma getirecek derken bu uygulamanın yansımalarını görmeye başladık. Son yıllarda marka sayfalarında hem organik erişimlerin hem de organik etkileşimlerin hızla çakıldığını gördük. Buna karşılık markalar parayı bastırıp sponsorlu bir şekilde kullanıcıların anasayfalarında yer almaya çalışırken Facebook’tan gelen yeni karar ile sponsorlu gönderilerin de erişim ve etkileşimlerinin düşmeye başladığını gördük.Erişimin düşmesi ile ilgili son 4 yıldır yazılan makalelerden birkaç örnek. Daha fazlasını da internette bulmanız mümkün.
https://www.chip.com.tr/haber/facebook-aile-ve-arkadaslara-geri-dondu_73820.html
https://www.wired.com/story/inside-facebook-mark-zuckerberg-2-years-of-hell/?mbid=social_fb
Şimdi Ne Yapmalı?
Aslında 7 sene önce söylediğim önerimi tekrar etmek istiyorum.
Önceliğiniz Facebook, Instagram, şu veya bu mecra değil, internet kullanıcısının tüketim alışkanlıklarına uygun internet üzerinde dolaşırken mecraların duvarlarına takılmadan markanın iletişim amacına uygun dolaşabilen veya bulunduğu mecranın içerisinde tüketicisiyle etkileşime geçen seyyar bir içerik yaratabilmek. Bunu yaparken mecraların içerik teknolojilerini dikkate alarak hareket etmekte fayda var.
Bu öngörünün gerçekleşmesine sevinmek mi üzülmek mi gerekir bilemiyorum ama belki bundan hareketle 7 yıl önceki yazıyı bu linkten http://www.ercument.org/2011/03/03/facebook-ve-twitter-pesinde-yorulan-markalar/ okumak istersiniz.
Yeni öngörü ve içgörülerde görüşmek üzere 😉